Şehir merkezinde ayakta kalmış tek oteldi. Sabah saatlerinde odaya yerleştiğimde perdelerin kapalı olması dikkatimi çekti. Gündüz vakti neden kapatıyorlar acaba diye düşündüm.
Kalın kadife perdeleri açtığımda karşıma beni derinden sarsan bir manzara çıktı. Karşıdaki tarihi bina depremde yıkılmıştı ve ürkütücü bir tablo çıkmıştı ortaya.
Sanırım şehrin tüm tarihi geçmişinden izler taşıyan bir taş binaydı bu. Bölgenin meşhur sarımtırak taşından kaplanmıştı dış cephesi. Fransız mimarisine benzeyen bir balkon vardı ve yarısı yıkılmıştı. Emevi dönemine has kubbe biçimli giriş kapıları vardı. Camları kırılmış, ağaç destekleri dökülmüştü ama üst kısmındaki meşhur ovallik hala duruyordu.
Pencerelerde Osmanlı evlerinde görülen pervazlar ve pencere kanatları hâlâ sağlam duruyordu.
Cümle kapısının iki yanına Roma dönemindeki sütunları hatırlatan dekorlar yapılmıştı.
Binanın ne için kullanıldığını sormadım. Otel, restoran ya da ev olabilirdi. Fakat gördüğüm şey Hatay’ın tarihindeki mozaikti.
Binanın ön cephesindeki duvarını, içinin bir kesitini göstermek ister gibi sanki bıçakla kesip almışlardı. Böylece iç merdivenleri, oturma odalarını, koltukları, banyoyu ve tavan süslemelerini görebiliyordunuz.
Saksıları devrilmiş, buna rağmen bitkiler elde kalan toprakta yaşamak için direnmişti. Bazı camlardan arsız sarmaşıklar dışarı taşmış, kırık dökük duvarların arasından güneşe ulaşmaya çalışıyordu.
Bazı camların önündeki ferforje demirler Ermeni ustaların elinden çıkmış gibi incelikliydi. Paslanmış, eğilip bükülmüş ve sarmaşıklara geçiş yolu olmuştu.
Kaldığım otel de benzer bir binaydı ama sağlam kalmıştı.
Otelin lobisindeki kafeye oturduğunuzda karşınızdaki manzara tam olarak hüzün vericiydi. Onlarca yıllık bir tarihin, yaşanmış hikayelerin, çocukluk anılarının ve hayallerin içe doğru çökmüş haline bakıyordunuz.
Bu sokak, Hatay’ın tarihi sokaklarından biriydi ve otelin haricindeki tüm binalar bu haldeydi. Saray Caddesi tarihin yıkık halini sergiliyordu şimdi. Bitişik halde Kilise, Havra ve Cami binası yıllarca bir arada yaşamanın sembolü olarak gösterilmişti. Şimdi bir arada yıkılmanın, ölümün sembolü olacak kadar taş yığını haline gelmişlerdi.
Caminin taşı kilisenin taşına, havranın taşı caminin taşına karışmıştı. Şimdi buralar yeniden restore edilirken bu üç ayrı ibadethanenin taşları ötekinin içine girecek, belki de cami taşı kilisenin temelini oluşturacak.
Tıpkı birbirinin öğretileri üzerine inşa olunan din anlayışı gibi…
Tüm sokağa Kültür ve Turizm Bakanlığı el koymuştu. Tüm yapılar onların kontrolünde yeniden restore edilecek. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak denemez. Zira bu binalar, bu sokaklar, bu şehir ilk defa yıkılmadı. Her yıkılışında küllerinden yeniden doğdu, yıkılmış taşlarından yeniden yapıldı.
Yine öyle olacak eminim.
Sağa sola saçılmış taşları toplanacak, elde sağlam kalmış olanlar binaların temellerini, duvarlarını inşa edecek ve Hatay’ın güzelliği yeniden ortaya çıkacak.
Bari bu sefer ders alsak da binaları sağlam yapsak.