Bakan Bolat:

“İsrail ile ticaretimiz son 2 ayda % 50 azaldı.”


“İslam ülkeleriyle ticaretimizi arttıracak proje başlattık.”


“Çatışmalar İran’a sıçrarsa petrol fiyatları artar.”

Dünyayı sarsan Covid 19 Pandemisi ve Ukrayna-Rusya savaşı sonrası ticaret tüm dünyada büyük bir krize girdi. Bu yüzden de ülkelerin ekonomi ve ticaret bakanlıkları çok önemli hale geldi.

Pandemide tedarik zincirlerinin en stratejik yerinde olan Türkiye bu krizden çok etkilendi. Yine Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin iki ülkeyle güçlü ticari ilişkileri vardı.

Her iki ciddi krizin üstüne bir de İsrail-Filistin savaşı eklendi.

Ekonomik kırılganlığını tam olarak üzerinden atamayan Türkiye bu krizlerden en çok etkilenen ülkelerden biri.

Haziran 2023 seçimlerinden sonra Prof. Dr. Ömer Bolat, bu kriz ortamında en önemli bakanlıklardan biri olan Ticaret Bakanlığı’na atandı. Bolat 41 yıldır özel sektörde ticaretin içinde olan, piyasayı iyi bilen bir isimdi.

Özellikle İsrail-Filistin savaşı sonrası Türkiye’nin ve Arap coğrafyasının krizden nasıl etkilendiğini ve geleceğinin nasıl şekilleneceğini konuştuk kendisiyle.

Çatışma İran’a Sıçrarsa Petrol Fiyatları Fırlar

İsrail-Filistin savaşı büyük bir dram halinde devam ediyor. Bunun insani tarafını konuşuyoruz. Ancak bir de ekonomik boyutu var. Bunu konuşmak istedik sizinle. Şu anda savaştan bölge ticareti nasıl etkiledi?

İsrail-Filistin çatışmasının ikinci ayı geride kaldı. Gazze’de yaşanan insanlık trajedisi dünyanın gözleri önünde her gün yeni bir acı doğuruyor. Tabi bölgede yaşanan olayların ekonomik boyutları da bulunuyor.

Geçtiğimiz yıllarda Kovid-19 salgını, ABD-Çin ticaret savaşları, Rusya-Ukrayna savaşı gibi olayların etkisi altında bulunan küresel ve bölge ekonomisi şimdi de İsrail-Filistin çatışmasından etkileniyor.

Uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan öngörülere göre, çatışmanın sadece İsrail ve Filistin ile kısıtlı kalması durumunda petrol fiyatları üzerindeki etkisinin az olacağı yönünde. Ancak büyüyüp İran gibi petrol üreticisi ülkeleri de kapsayan bölgesel bir savaş haline gelmesi durumunda varil fiyatının mevcut 76,5 dolar seviyesinden yukarılara çıkabileceği ifade ediliyor.

Bunun da halihazırda enflasyonist bir dönemden geçen ve kırılgan durumda olan küresel ve bölgesel ekonomiye olumsuz etkileri olacağı kesin.

Türkiye’nin “Kalkınma Yolu”, İsrail Üzerinden Geçen Hindistan Koridoruna Alternatiftir

Sanırım savaş birçok şeyin değişmesine de etki edecektir?

Evet, mesela ulaştırma koridorları. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz aylarda Hindistan’da yapılan G20 Zirvesi’nin çıktılarından birisi de Hindistan’ı Orta Doğu’ya, Orta Doğu’yu da Avrupa’ya bağlayacak bir demir yolu ve liman ağı kurulmasına yönelik açıklanan yeni bir ekonomik koridor ve imzalanan Mutabakat Zaptı olmuştur.

Her ne kadar İsrail proje kapsamında Mutabakat Zaptını imzalayan ülkelerden birisi olmasa da İsrail’in Hayfa Limanı koridorun en kritik geçiş noktalarından birisidir. İsrail-Filistin arasındaki çatışma ile birlikte ekonomik koridorun ne kadar güvenli olacağı tartışma konusu oldu. Irak’ın Basra limanından başlayıp, kuzeye Türkiye sınırında Ovaköy’e, oradan da Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanacak Kalkınma Yolu doğru bir alternatiftir.

Savaşın dünya ticaretini de olumsuz etkileyeceğini düşünüyor muşunuz?

IMF; büyümenin yavaş olduğu, faiz oranlarının yüksek olduğu ve borç ödeme maliyetinin Kovid-19 ve savaş nedeniyle arttığı bir dönemde İsrail-Filistin çatışmalarının bölge ve dünya ekonomisine etkisinin yüksek düzeyde ve olumsuz olacağı görüşünü paylaştı. Aynı kanaatteyim.

Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri normalleşme girişimleri vardı. 7 Ekim’den önce İsrail-Türkiye ticaret hacmi nasıldı?

2022 yılında İsrail’e ihracatımız bir önceki yıla göre %10 oranında artarak 7,03 milyar dolar seviyesindeydi. Aynı dönemde İsrail’den ithalatımız ise %19,7 artarak 2,4 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Ticaret hacmimiz ise bir önceki yıla göre %12 artış göstererek 9,4 milyar dolar olmuştu. Tabi şimdi bu değişti.

“İsrail ile Ticaretimiz % 50 Azaldı”

Peki Savaş sonrası İsrail-Türkiye ticareti ne duruma geldi?

İsrail ile olan ticaretimiz, hem ihracat hem de ithalat verileri kapsamında çok büyük bir düşüş yaşıyor şu anda.

Savaşın başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden 4 Aralık 2023 tarihine kadar ülkemizden İsrail ile yapılan ticaret % 50 den fazla düştü. Daha da azalmaya devam ediyor.

İsrail’e destek veren markalara karşı Türkiye’de yoğun bir boykot kampanyası var. Bunun ticarete etkisi oldu mu?

Vatandaşlarının ve şirketlerinin İsrail’in insanlık dışı saldırıları sonrası bu ülkeye olan satışlarını günden güne sona erdirdikleri ve siparişleri iptal ettikleri görülüyor. Bu yüzden iki ayda ticaret % 50’den fazla azaltıldı.

Türkiye Limanlarından İsrail’e Giden Gemiler

Siz bakanlık olarak ayrıca İsrail’e ya da ona destek veren şirketlere bir boykot ya da yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz?

İsrail ile mevcut ticareti, devlet şirketleri değil, aralarında uluslararası firmaların da bulunduğu şirketler gerçekleşiyor. İsrail’e yönelik olarak transit ticarete konu ürünlerde ülkemiz limanlarına uğrayan gemilerin sonraki destinasyonları da bu çerçevededir.

Ülkemiz Birleşmiş Milletler kapsamında bulunan yaptırımları tanıyor. Bu kapsamda İsrail’in terör saldırıları ile ilgili olarak da İsrail’e karşı BM’de alınacak tüm kararlara da öncülük etmeye çalışıyoruz.

Türkiye’nin, Filistin’in haklı davasına desteği tamdır. Bu destek siyaset üstüdür. Bu niteliği ile de süreklidir. Türkiye’nin Filistin’i yalnız bırakması hiçbir zaman söz konusu olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.

7 Ekim tarihinden itibaren Filistin topraklarında yaşananları tarif etmeye artık kelimeler yetersizdir. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir zulüm ile Filistinli kardeşlerimiz her gün karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle masum sivilleri, kadınları ve çocukları hedef alan bu katliamı şiddetle kınıyor, saldırılarda hayatını kaybeden Filistinli kardeşlerimizi rahmetle yâd ediyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Sizce bu sarsıcı savaştan sonra İsrail ve bölge ülkelerinin ticari ilişkisi gelecekte nasıl şekillenecek?

Filistin halkına destek olmaya çalışan Müslüman dünyası özellikle İsrail ürünlerini boykot ederek, bu sayede İsrail’i savaşı finanse edecek kaynaklardan uzak tutmaya çalışıyor. Bu tür kolektif eylemlerin devam etmesiyle orta ve uzun vadede, İsrail’in ihracat ve ithalat anlamında Müslüman bölge ülkeleri ile ticaret hacminin görece azalacağını öngörmekteyiz. Ancak savaşın bitmesi sonrası, yıllardır beklenen çift devletli bir çözüme ulaşılabildiği takdirde bölge huzur, refah ve kalkınmışlığının geri geleceğini düşünüyorum.

Hem siz hem Cumhurbaşkanı Erdoğan çok yoğun bir şekilde Körfez ve bölge ülkelerine ziyaretlerde bulunuyorsunuz. Türkiye ve bölge ülkeleriyle nasıl bir ticari planınız var?

Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın liderliğinde Körfez ve bölge ülkeleri ile güçlü ticari ilişkiler kurmayı ve mevcut ilişkileri daha da derinleştirmeyi amaçlayan bir strateji izlemektedir. Bu doğrultuda, Cumhurbaşkanımızın yoğun diplomasi trafiğiyle paralel olarak, ben de ticaret alanındaki fırsatları değerlendirmek, iş birliği olanaklarını artırmak ve Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla çeşitli ziyaret ve temaslar gerçekleştiriyorum.
Ticaret planımız, bölge ülkeleri ile güçlü ve adil ticaret ilişkileri kurarak karşılıklı kazançları artırmak üzerinedir. Körfez ülkeleriyle iş birliği anlaşmaları, ticaretin kolaylaştırılması, yatırım ortamının iyileştirilmesi gibi konularda çeşitli adımlar atıyoruz.

Bu kapsamda, Birleşik Arap Emirlikleri ile imzaladığımız Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (KEOA) 1 Eylül 2023 tarihinde yürürlüğe girdi.

Katar Ticari ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması (TEOA) iç onay süreçleri tamamlanınca yürürlüğe girecek. Bu anlaşmaları ticaretimizin gelişmesi açısından çok önemsiyoruz.

“İslam Ülkeleri ile İhracatı Geliştirme Projesi Başlattık”

Körfez ülkelerini ziyaretten yeni döndünüz. Ticari olarak alternatif bir süreç başlatacak mısınız?

Körfez ülkelerinin de içinde bulunduğu İslam coğrafyasına büyük önem veriyoruz.

Bölge ekonomisinde söz sahibi olan belli başlı ülkelerin hepsi kalkınma vizyonları yoluyla ekonomilerini çeşitlendirmeyi hedefliyor. Bu kapsamda Katar Ulusal 2030 Vizyonu, Suudi Arabistan 2030 Vizyonu, Abu Dabi 2030 Vizyonu, Bahreyn 2030 Ekonomik Vizyonu, Kuveyt 2035 Vizyonu ve Umman 2040 Vizyonu Türk firmaları için önemli fırsatlar barındırıyor. Büyük çaplı projeler barındıran bu kalkınma planlarında Türk firmalarının yer alabilmesi amacıyla büyük çaba sarf ediyoruz.

İslam Ülkeleri ile ihracatımızın geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesine yönelik, “İslam Ülkeleri ile İhracatı Geliştirme Strateji”sini hayata geçiriyoruz.

Halihazırda anılan strateji kapsamındaki ülkelerin ihracatımızdaki payı %26 düzeyinde. 2028 yılına kadar bu payı %30’lara taşımayı hedefliyoruz.

Son dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar’a ziyaretlerde bulunduk. Bu kapsamda, Suudi Arabistan ile savunma, enerji ve iletişim alanlarında ve doğrudan yatırımların artırılmasına yönelik Mutabakat Zaptları imzaladık. BAE ile “Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması” imzaladık ve bu anlaşma 1 Eylül itibarıyla yürürlüğe girdi. Katar ile karşılıklı ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi hususunda mutabık kaldık ve orta vadede ikili ticaretin 5 milyar dolara ulaşmasını hedefliyoruz.

Ayrıca, Cezayir ile tercihli ticaret anlaşması müzakerelerine başlanmasına yönelik bildiri imzaladık. Kasım başında Kuveyt’e yaptığımız ziyarette ticaretimizi çeşitlendirmek ve derinleştirmek yönünde çalışmalarımızı hızlandırma konusunda anlaşmaya vardık; Mısır ziyaretimizde ise fuar açılışı ve iş forumuna katılarak ikili ticaretimizi zenginleştirmek, yatırım ortaklığımızı güçlendirmek adına önemli kararlar aldık.

Bunun yanı sıra, İslam Ülkeleri ile İhracatı Geliştirme Stratejimiz kapsamındaki ülkelerde ihraç ürünlerimizin tanıtımına yönelik Bakanlığımız koordinasyonunda 60’ı aşkın ticaret heyeti düzenledik, 400’ün üzerinde fuara katılımı destekledik. Özetle bu konuda çok yoğun çalışma içindeyiz.

Biraz da Türkiye’nin için ticaretine yönelik konuşalım. Türk lirasındaki değer kaybının yakın zamanda biteceğini düşünüyor musunuz?

Öncelikle Türk lirasındaki değer kaybını kriz olarak tanımlanmasını asla doğru bulmuyorum. Döviz kurundaki gelişmeleri, fiyat istikrarı, finansal istikrar ve dış denge açısından yakından takip ediyoruz. Türk Lirasında izlenen seyir özellikle son dönemde daha stabil bir görüntü sergiliyor. Reel kurda görülen dengelenme, kriz ifadesinin aksini işaret etmektedir.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) fiyat ve finansal istikrarı temin etmek amacıyla attığı adımların etkisi görülmeye başlandı.

Dövize iç talepte bir yavaşlama gözlüyoruz. Enflasyon artış hızında gerileme var.

Dış ticaret tarafında dengelenme gözlüyoruz ve artan hizmet ihracatı ile ülkemizin döviz kazancı artıyor. Nitekim Temmuz ayında 111,6 milyar dolar olan brüt döviz rezervlerimiz son açıklanan verilere göre 140,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Döviz girişinin de etkisi ile döviz kurunda istikrar gözlüyoruz.

Peki hükümetin enflasyon beklentisi nedir?

Orta Vadeli Program kapsamında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık artış oranının yıl sonunda %65 olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Son dönemde geçici faktörlerden arındırıldığında enflasyon ana eğiliminde toparlanma görülüyor.

Bu tablonun da devam edeceğini düşünüyorum.

Önümüzdeki süreçte fiyat artışlarıyla mücadelede, 2024 yılında enflasyonun %33’e gerilemesi hedefleniyor.

Dezenflasyonist sürecin devamında TÜFE yıllık artış hızının 2025 yılında %15,2 ve %2026 yılı sonunda %8,5 ile tek haneye düşürülmesi amaçlanıyor.

Bu çerçevede, Türk lirasının istikrarlı bir görünüme sahip olması, arz kapasitesinin güçlendirilmesi ve enflasyon ataletine yol açan unsurların giderilmesi için bizler de gerekli tüm adımları atıyoruz ve atmaya devam edeceğiz.

Ülkenin döviz rezervleri son yıllarda hızla artıyor, bunun sebepleri ve beklentiler neler?

Temmuz ayında 111,6 milyar dolar olan brüt döviz rezervlerimiz son açıklanan verilere göre 140,1 milyar dolar seviyesine yükseldi.

Rezervlerdeki güçlü artışın en önemli sebebi yeni hükümetimizin bütünsel olarak devreye aldığı ekonomi politikaları ve seçim belirsizliğinin ortadan kalkmasıdır.

Bu politikalar ile neler hedeflediğimizi ve neler yapacağımızı gerek Orta Vadeli Program gerekse Kalkınma Planı ile ortaya açık ve net bir şekilde koyduk.

Bu politikaların rezervlerimize, notumuza, CDS primlerimize olumlu yansıyor. Pek çok makro ekonomik göstergeye de yayılmaya başladığını belirtmek istiyorum.

Örneğin, dış ticaret ve ödemeler dengesindeki iyileşme, büyümenin kompozisyonundaki olumlu seyir var. İstihdamdaki güçlü tablonun devamlılığı, döviz kurundaki istikrarın sağlanması ve enflasyonun düşmesi için atılan tüm adımların birer sonucu makro göstergelerimizin daha da iyiye gidileceğine olan inancım tamdır.

Bu kapsamda önümüzdeki dönemde rezervlerde izlenen artışın da devam edeceğini düşünüyorum.

Standard & Poor’s’un Türkiye’nin görünümünü olumluya çevirmesi ne anlama geliyor, yakın zamanda Türkiye’nin notunun güncellenmesini bekliyor musunuz?

Son dönemde hükümetimizin attığı adımların meyvelerini toplamaya başladık. Küresel finansal koşullardaki sıkılaşmaya ve artan jeopolitik risklere rağmen ülkemizin risk priminde gerçekleşen belirgin iyileşmeyi öncelikle vurgulamak istiyorum.

Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) yaklaşık 3 yılın ardından ilk kez 350 baz puanın altına inerek 330 seviyesine geriledi.

Ayrıca uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) takvim dışı bir revizyona giderek ülkemizin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e yükseltti. Burada S&P’un bu adımının takvim dışı olduğunun altı çizmek gerekir. Ülkemizin daha yüksek kredi notunu hakkettiğini düşünsek de bu adımı olumlu karşılıyoruz.

Bu tablonun bankalarımızın yurt dışı fon imkânlarını olumlu etkileyecektir.

Yılın son çeyreğinde yapılan sendikasyon kredisi yenilemeleri yüksek seviyelerde gerçekleşti ve Eurobond ihraçlarının da canlandığını görüyoruz.

Kemal Öztürk
aljazeera.net