Radyo sevenlerden biriyseniz müzik kanallarında son zamanlarda sürekli olarak 90’lı yıllara ait şarkıları dinlediğinizi fark etmişsinizdir.
Spotify, YouTube müzik gibi platformlarda 90’lı yılların şarkılarının ya da sanatçılarının daha çok dinlendiğini de görebilirsiniz. Örneğin Sezen Aksu hala ilk üçte.
Yeni bir akım daha var, birçok genç sanatçı 90’ların çok sevilen parçalarını yeniden yorumlayıp, “cover” ederek tekrar seslendiriyor.
Ve ilginç bir şekilde çok tutuluyor bunlar.
Geçenlerde bir spor salonunda 90’ların müziği eşliğinde spor aktivitelerinin yapılacağına dair reklam gördüm.
Peki 90’ların sadece şarkıları mı yeniden popüler oldu?
O döneme ait filimler, kitaplar, şiirler, eşyalar da bugün popüler olmaya başladı tekrar.
Bitmedi. Etrafınızda duymuşsunuzdur, eskiden insan ilişkilerinin, ticaretin, arkadaşlığın, komşuluğun daha iyi olduğundan dert yanıyor herkes.
Oğlum ve kızım hiç görmedikleri halde 90’lara ait birçok şeyin daha güzel olduğunu söylüyor bana.
Tüm bunların nedenini düşünüyorum bir süredir?
Şahsen gençliğimin geçtiği 90’lı yılları ben de çok müstesna yıllar olarak görüyorum.
Aslında 90’lı yılların olağan üstü yıllar olmasından kaynaklanmıyor tüm bu özlemler. Sanırım bizim kuşak için Seksenlerin son 5 yılı da, 2 Binlerin ilk beş yılı da çok güzeldi.
Ama şunu da hatırlıyorum, yaşı bizden büyük olanların 90’larda 70’li yılları özlediğini ve o günlerin daha güzel olduğunu söylerlerdi.
İnsan içinde bulunduğu zamanda mutlu değilse, mutlu olduğu geçmiş dönemlerini anar.
Fakat bu gençler 90’lı yılları yaşamadı ki neden o günlere ait şeyleri daha çok seviyor?
Tüm bu kuşaklar arası ilişkilere şahit olmuş ve bu kıyaslamalara özel olarak dikkat eden biri olarak şunu diyebilirim: Hiçbir dönemde bugünkü kadar geçmişe özlem duyulmamıştır herhalde.
Yine hiçbir dönemde geçmişin müzikleri, filmleri, kitapları yeniden popüler olmamıştır sanırım.
Kanaatimce bunun sebebi şudur:
Büyük bir fikri ve kültürel üretkenlik kısırlığı yaşanıyor.
Bunun en önemli nedeni Dijital Devrim…
İnsanları sığlaştıran, kültürel beslenme rejimini bozan, fikri doğurganlığını kısırlaştıran sosyal medyanın birinci derecede suçlu olduğu kanaatindeyim.
Ve bu kısırlık halinin sadece bizim ülkemize özgü değil, tüm dünyada yaygın olduğunu da söylemeliyim.
Hollywood ne zamandır adam akıllı film üretemiyor.
Avrupa’dan ne zaman hepimizi etkisi altına alan bir kitap yayınladı?
Dünyada hangi fikir akımı insanları peşinden koşturdu?
Hangi aydın ezberleri bozan bir çıkış yaptı?
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu durumun geçtiğini görmeye bizim ömrümüz yetecek mi bilmiyorum.
Ancak Sanayi Devrimi’nin kendi kültürünü, sanatını, fikrini, aktörlerini, aydınlarını, sanatçılarını ürettiği gibi, Dijital Devrim’in de benzer şeyler yapacağını düşünüyorum.
Belki bizim kuşağımız bundan hoşlanmayacak, sevmeyecek, tuhaf bulacak.
Ancak bugün nasıl ki Dede Efendi dinlemiyorsanız, gelecekte insanlar da Sezen Aksu dinlemeyecek.
Sorun şu ki, Dede Efendi yerine Muazzez Abacı, Safiye Ayla, Zeki Müren doğdu ve onlar dinlendi. Şimdi Sezen Aksu, Kayahan, Barış Manço yerine onlar gibi üretken hangi sanatçılar doğuyor?
Fikir, edebiyat, sanat insanları için de benzer örnekler verip sorabiliriz bu soruları…
Ya henüz yeni büyük sanatçı, fikir ve kültür insanlarının doğum zamanı gelmedi ya da Dijital Devrim başka türlü bir kültür dünyası inşa edecek.
Tam geçiş dönemine şahitlik ediyoruz.
Tanılama ve teşhis sorununu bu yüzden yaşıyor olabiliriz.