Charles Dickens’in “İki Şehrin Hikayesi” kitabında meşhur bir giriş vardır.  “Her şeyimiz vardı ama hiçbir şeyimiz yoktu.” cümlesiyle özetleyeceğim o sözler geliyor aklıma Diyarbakır’ı dolaştığımda…

1995 yılından beri geldiğim şehirdeki müthiş gelişmeyi, değişimi görebiliyordum ama birine sorduğumda “hiçbir şey yok” diyebiliyordu.

Hem çok üretken, hem kısır döngü içindeydi zihinler.

Bir yanında müthiş hürmeti, öte yanında sertliği vardı.

Hem çok umutlu, hem karamsar hava hakimdi.

Enerjisi bir yandan sizi ateşler, bir yandan ataleti öldürürdü.

Hem çok güvenli, hem çok tekinsiz gelir insana…

Türkiye’de Diyarbakır kadar politize olmuş bir şehir göremezsiniz.

Bu civarın ahalisi kadar da politik zihinli insan bulamazsınız ülkede.

İsterseniz Ulu Cami’nin önündeki tahta taburede, isterseniz 75’in oradaki yeni kafelerde oturun fark etmez; herkes siyaseti okur, takip eder ve sana söyleyeceği bir sözü illa ki vardır…

Coğrafya kaderdir sözünü burada, “tarih kaderdir” diye değiştirmek lazım.

Bu şehir tarihini yanında taşıyarak yaşıyor.

Yaşadıklarını unutmamak için direniyor sanki.

Hiçbir yatırım, hiçbir gelişme oyları siyasi söylem kadar etkilemez burada. Politize olmanın sonucu budur.

Diyarbakır’da sandıklar Ankara’da kuruluyor sanki. Oradan verilen mesaja göre oy kullanır insanlar.

Seçim Havası Oluşmamış Henüz

Diğer şehirlerde olduğu gibi Diyarbakır’da da seçim atmosferi pek oluşmamış. Oldukça hararetli geçmiş Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra seçmenin heyecanlanmasını beklememeliyiz zaten.

Son 15 günde bir heyecan olabilir ancak o zaman da Ramazan nedeniyle enerjimiz olmayacak. Sanırım bu yılki yerel seçim böyle olup bitecek.

Diyarbakır her seçimde dikkat kesildiğim illerden biridir. Muhakkak gelirim. HDP ya da yeni adıyla DEM’in kalesi burası. Fakat tüm Kürt siyasetinin piştiği yerdir aynı zamanda. Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil, tüm devleti yönetenler Kürt sorununa dair bir mesaj verecekse Diyarbakır’da verir.

Bu seçimde herhangi bir siyasi mesaj beklemiyorum doğrusu.

“Ne kayyum ne Kandil.”

Diyarbakır ve çoğu ilçelerine kayyım atandı bilindiği gibi. DEM’in en büyük propaganda kozlarından biri bu. “Senin iradeni devlet tanımıyor, müdahale ediyor.” diyor sürekli.

Doğrusu İçişleri Bakanlığı’nın atadığı bir vali yardımcısı ya da kaymakamla seçilmiş başkanı indirip, şehri yönetmek çok da şık gelmiyor bana. Mahkeme kararı olmadan bunun yapılmasını doğru bulmuyorum. Hendek terörü esnasında HDP’li belediyelerin PKK’ya yardım ettiğine şahitlik etmiş bir gazeteci olarak söylüyorum bunu.

Kayyımların çoğu yerde şehirlere büyük hizmetleri olduğunu biliyorum. Bunlardan biri de Diyarbakır’dır. Özellikle Münir Karaloğlu döneminde şehir çok değişti.

Fakat her kayyımın aynı başarıyı gösterdiğini söyleyemeyiz. Belediye meclisinin devre dışı kaldığı, atanmış bir memurun yönettiği belediyenin demokratik görünümü iyi olduğunu savunamayız.

Sanki Kayyım Atansın Diye Uğraşıyorlar

HDP’nin belediyeleri kullanarak terör örgütüne insan ve kaynak devşirdiğini kimse reddedemez. Ancak devlet bunu önlemenin başka bir yolunu bulmalı.

Kayyım modeli HDP/DEM oylarını hiç düşürmedi. Kayyımlar çok hizmet etti diye AK Parti sadece Şırnak’ta belediyeyi kazandı. Başka da bir örneği yok sanırım.

Kayyım politikasının yanlışlığını galiba Diyarbakır’da AK Parti teşkilatı da görmüş olmalı ki, “Ne kayyum ne Kandil.” sloganını kullanıyorlar zaman zaman. Etkiletici bir slogan bence.

Kayyım meselesi DEM’in kendilerini mağdur göstermek için kullandığı en önemli argüman.

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, “Gösterdikleri adaylar, şehirde yaptıkları faaliyetler öylesine garip ki, sonunda şunu diyorsunuz, kayyım atansın diye uğraşıyorlar. Çünkü kayyım atanması onları mağdur duruma düşürüyor ve bunu milletin duygularını sömürmek için kullanıyorlar.” diyor.

DEM’in Kandil ve Türk Solu Sorunu

Diyarbakır’ı iyi takip eden dostlarım var burada. Her geldiğimde konuşurum onlarla. DEM’in iç karışıklığının ve dağınıklığının hiç bu kadar arttığını görmedik diyorlar.

DEM başkan adayları için ön seçim yaptı. Fakat en çok oy alanı değil, Kandil’in işaret ettiği isimleri aday gösterdi. Partililerin seçtiğini ise meclis üyeliğinde ilk sıraya koyup eş başkan olarak ilan etti. Bu da parti içinde çok ciddi sorunlara neden oldu. Bu hem Diyarbakır’da, hem diğer şehirlerde oldu.

DEM’in bir başka sorunu da Türk solunun “Kürtlerin Temsilcisi” olduğunu iddia eden bir partiyi yönetmesi. Bölgede rakip partilerin en çok kullandığı argümanlardan biri bu. Türk solunun tezleri (LGBT tarafgirliği gibi) partinin politikası haline gelince seçmen bundan memnun olmadı.

HDP seçmeni geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçiminde yönetiminden memnun olmadığını zaten göstermişti. Oylar % 2 oranında düştü. Bu yüzden de Selahattin Demirtaş siyaseti bıraktığını söyledi!

Bu düşüş ivmesinin devam edeceği anlaşılıyor sahada. Seçmeninin sandığa gitmeme eğilimi çok yüksek.

Ancak çok radikal rakamlarla düşüş beklediğimi söyleyemem.

Bu Sefer Bir Değişim Yaratacağız

AK Parti’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Halis Bilden bugüne kadar gösterilen adaylar içinde enerjisi, sempatikliği ve tarzı ile en dikkat çeken isimlerden biri bana göre.

Kampanyasının çoğu yerinde Kürtçe konuşuyor, afişlerinde Kürtçe sloganlar yazıyor, herkese dokunmak için özel bir çaba gösteriyor. Motivasyonu ve enerjisi oldukça yüksek.

Şehirde bir değişim yaratacağına, oyları yükselteceğine ve (her başkan adayı gibi) başkanlığı kazanacağına inanıyor.

Mesleki geçmişi, Diyarbakır’daki konumu ve iletişim becerileriyle bir fark yaratacağı kesin. Ancak oyları % 62 civarında olan DEM’i devirmesi pek mümkün değil. Galiba AK Parti teşkilatları da buna çok inanmış ki, Halis Bilden kadar motive halde çalışmıyor.

HÜDAPAR Etkisi

Bu seçimde AK Parti ile ittifak yapmayan HÜDAPAR, milletvekili Faruk Dinç’i aday gösterdi. Dinç genç ve enerjik bir isim. Özellikle köylerde hane hane dolaşarak oy istiyor. Kendi anlatımıyla, DEM’in tüm oyları aldığı köylerde bile büyük teveccüh görüyor. Muhafazakar Kürt seçmenin alternatif adresi konumunda olduklarını ve bu yüzden de oylarını arttıracaklarını söylüyor. Kullandığı dil, Kürt kimliğine, yaşanan sorunlara değinmesi seçmende bir ilgi odağı olmasına etki ediyor.

HÜDAPAR’ın en büyük dezavantajı Hizbullah örgütüyle ilişkilendirilmesi. DEM bunu çok sık kullanıyor ama Diyarbakır’da bunun kısmen azaldığını söyleyen çok. Fakat bu kötü hafızanın Batman’da hala canlı tutulduğunu da gördüm.

HÜDAPAR Diyarbakır’da DEM’den oy çekeceğine inanıyor. Ancak daha fazla AK Parti’den çekebilir.

Sonuç

AK Parti’nin Malatya, Elazığ’da gördüğüm oy kaybı Diyarbakır’da olmayacak gibi. Başkan adayı Halis Bilden yoğun çabalarla ve DEM’in kendi iç sorunları yüzünden aradaki makası biraz daha kapatacak ancak, ne kadar kapatacak bilemiyorum.

AK Parti oy kaybederse yine emekliler konusundan dolayı kayıp yaşayabilir.

DEM’in % 62 olan oylarının düşeceği aşikar. Başkanlığı buna rağmen yine kazanacaktır. Devletin yapacağı en büyük hata mahkeme kararı olmadan buraya kayyım ataması olur. Eğer Halis Bilen’e AK Parti yatırım yaparsa bir dahaki seçimde burayı alması ihtimal dahilinde diyebilirim.

Aynı şekilde Diyarbakır’ın tek kadın adayı Behiye Arslan, Bismil’de bir enerji yaratmış gözüküyor. Başkanlığı alamasa da bu genç hanımefendi gelecekte siyasette etkili biri olabilir.

Kemal Öztürk