2013 yılıydı. Gazeteci olarak savaşın en kızgın zamanlarında Suriye’ye girdim. Sınırdan Halep’e kadar gidip Halep içindeki çatışmaları görmüştüm.

Yol boyunca muhaliflerin kendi arasındaki çatışmalara, Şam rejiminin yaptıklarına, İran milislerine, IŞİD bölgelerine, göçmen hareketlerine şahit olmuştum. 

O gün Suriye krizinin çok büyük, çok derin, çok uzun süreli ve bölgesel etkisi olan bir olay olduğunu anlamıştım.

Aradan geçen bunca zamanda krizin sıcak çatışma kısmı durulsa da diğer etkenlerinin devam ettiğini ve buna yeni sorunlar eklendiğini görüyorum.

Son günlerde Türkiye, Suriye krizinin yarattığı bu sorunları artık kaldırmayacak hale geldiği için çözüm yolu arıyor.

Suriye Krizinin Yükü

Suriye iç savaşından önce Eses ailesiyle yakın dostluğu vardı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın. Halep’te ailece yenen yemeklerden birinde ben de hazır bulunmuştum.

Ancak iç savaş ile ilişkileri bozuldu hatta düşman haline geldiler.

İran ve Rusya savaşa müdahil olunca krizin etkileri daha da büyüdü. Böylece sorun bölgesel bir çatışmaya dönüştü.

Türkiye Suriye’den gelen Arap, Türkmen ve Kürt göçmenlere kapılarını açarak son derece erdemli ama aynı zamanda riskli bir politika izledi. Açık kapı politikasıyla bir anda ülke çok yoğun göç aldı. O dönem ülke ekonomisi çok iyi olduğu için gelen göçmenler halk arasında pek rahatsızlık yaratmadı.

Fakat gün geçtikçe İran, Rusya, Suriye istihbaratları etki ajanları aracılığı ile çok ciddi terör, kargaşa ve huzursuzluk yarattılar.

Buna bir de pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı ile başlayan ekonomik kriz eklenince sorunlar büyük bir yük olmaya başladı.

Bugün Suriye’den gelen göçmenlerin sayısı 3,5 Milyona yaklaştı. Ve bu durum artık Türkiye’de yaşayanlar tarafından en büyük sorunlardan biri olarak görülüyor.

En küçük bir tartışma bir anda büyük olaylara neden olabiliyor.

Nitekim geçen hafta Kayseri, Gaziantep, Antalya, Bursa ve Hatay’da bir anda büyük olaylar oldu.

Erdoğan Esed ile Görüşmek İstiyor

Türkiye’nin göçmenlere kapıyı açması erdemli bir davranıştı ama göçmenlere yönelik ciddi bir politika, strateji ve planlama yapmaması en büyük hatalarından biriydi.

Bu yüzden sorunlar birbirine eklendi ve dev bir yük haline geldi. Eğitimden sağlığa, konut alımından çalışma hayatına, sosyal hayattan iş yaşamına kadar birçok alanda kronikleşen ve çözüm bekleyen sorunlar oluştu.

Geçen hafta Kayseri’de başlayan olaylar bir anda on şehire yayıldı. Göçmenlere ait iş yerlerine saldırılar oldu, ölenler yaralananlar oldu. Ne üzücüdür ki bu saldırılara hak verenler bile çıktı.

Toplum büyük bir stres biriktirmiş durumda. En küçük kıvılcım da patlamaya neden oluyor.

Muhalefet içinde göçmen karşıtlığı üzerine siyaset yapan partiler var. Muhalefet sürekli göçmenlerin evlerine geri göndereceğiz diye propaganda yapıyor ve son seçimlerde bundan dolayı da oy aldı.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan göçmen sorununu Esed’le görüşerek çözebileceğini düşündü ve görüşme çağırısı yaptı. Fakat Esed bunu kabul etmedi.

Esed neden rahatını bozsun?

Geçen hafta Astana’da Erdoğan Putin görüşmesinde en önemli maddelerden biri buydu. Erdoğan Putin’den bu konuda destek istedi. O da vereceğini söyledi.

Fakat diğer taraftan baktığımızda Esed’in görüşmeyi kabul etmeme sebepleri onun açısından oldukça önemli.

Bir kere Türkiye’ye ve diğer ülkelere giden 8 milyon muhalif Sünni Suriyeliyi ülkeden çıkardığı için son derece mutlu. Önceleri azınlık yönetimi varken şimdi Nusayri nüfus çoğunluğa geçti neredeyse.

Bu kadar büyük bir nüfus olmayınca ülkeyi yönetmek daha da kolaylaştı ayrıca.

Şimdi o insanları tekrar ülkeye neden alıp rahatını bozsun ki?

Rojava bölgesine Amerika’nın PKK’ya kurdurduğu butik “lokal devletçik” sayesinde Türkiye hem ABD ile sorunlar yaşıyor hem de büyük huzursuzluk çekiyor.

Ayrıca 3.5 Milyon göçmen Türkiye’ye büyük yük ve iç çatışma çıkartacak kadar da kullanışlı bir mayın. Düşmanını sıkıntıya sokan bu durumları neden bitirsin?

Göçmenlerin geri gelmesi demek Anayasa değişikliği, devlet gücünü paylaşma, geliri paylaşma, bölgesel yönetim riskleri demek. Tüm bunları neden kabul etsin?

Bu yüzdendir ki Esed’in hiç de Erdoğan ile görüşmeye, görüşse bile sorunları çözmeye niyeti yok.

Rusya ve İran İstemeden Bir Şey Olmaz

Şam rejimini yıkılmak üzereyken kurtaran İran ve Rusya oldu. Her ikisi de bu sayede ülke yönetimine ortak oldular. Rusya yüz yıllardır girmek istediği sıcak denizlere girdi ve doğu Akdeniz’de en büyük üslerinden birini Tartus’a kurdu.

İran da Şam’daki ticarete, askeri alana, yönetime ortak oldu.

Bu iki ülke olmadan Esed rejimi ayakta duramaz. Rusya baskı yapmadıkça Şam yönetimi asla Türkiye ile görüşmeyecektir.

Peki Rusya neden Türkiye’nin sorunlarını çözmesini, Suriye’de yeni bir yönetimin kurulmasını, devlet yönetimine yeni unsurların eklenmesini istesin ki?

Bunun karşılığında ne kazanacak?

Erdoğan Putin dostluğunun hatırına Rusya’nın bir şey yaptığı görülmedi. Başka bir diplomatik alış veriş olması gerekir ki Rusya Esed’i zorlasın.

Keza İran neden Türkiye’nin elini rahatlatsın. Neredeyse kontrolünde tuttuğu Şam’ın gücünü başkalarıyla paylaşsın?

Bölgede en büyük rakip gördüğü Türkiye’nin en büyük baş ağrısı olan Suriye ve göçmen krizini çözmesi için çok daha büyük bir kazanç elde etmesi gerekir ki ikna olsun.

Görüşme Olsa da Sorunun Çözümü Yakın Değil

Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan ve Esed yüz yüze görüşece.

Bu Türkiye içinde oldukça büyük dalgalanmalara neden olur. Fakat sorunları çözmek sanıldığı kadar kolay değil. Esed Putin’in baskısıyla görüşmeye katılır ancak asla sorunların tam çözümünü istemez ve sonuçsuz bırakır.

Türkiye’nin Rusya ve İran haricinde uluslararası bir oyun planıyla sorunları çözmesi mümkün ancak. Buna da ortam hiç müsait değil. Hele hele İsrail-Filistin çatışması sürdüğü sürece hiç ihtimal gözükmüyor.

Uzun bir süre bu sorunla boğuşmaya devam edecek Türkiye öyle anlaşılıyor.

Kemal Öztürk