Türkiye bir süreden beri dış politikada önemli değişimler yapmaya çalışıyordu. Bunların en önemlileri İsrail, Suriye, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır ile “normalleşme” ya da “barışma” hamleleriydi. Bu ülkelerle özellik Arap Baharı’ndan sonra bozulan ilişiklerin ülkeye zarar verdiği yönündeki eleştiriler kamuoyunda sıkça tartışılıyordu.

İktidar cenahı bu eleştirilere kimi zaman sert karşılıklar verdi ve bu ülkelerle nerdeyse sıfıra inen diplomatik ilişkilerini aynı düzeyde tuttu.

Ancak birkaç senedir değişimin gerekli olduğuna inanmış olacak ki, bahsettiğim ülkelerle ilişkilerini yeniden arttırma hamleleri yapıyor.

Sanırım bu konudaki en önemli etkenlerden biri ekonomi ise, diğeri de bölgedeki ve özellikle Akdeniz’deki gelişmeler olsa gerek.

İbrahim Sofrasından Son Anda Kalktı

En kritik konulardan biri kuşkusuz İsrail ile olan ilişkiydi. Erdoğan’ın iktidar olduğu 22 yıl boyunca son derece sert iniş çıkışlar yaşayan ilişki, en son ABD ve İsrail’in birlikte kurguladıkları İbrahim Sofrası’na oturarak yeni bir boyuta giriyordu. Bölge ülkeleriyle barışmayı amaçlayan bu sofrada Türkiye gibi Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün ve diğer bölge ülkeleri de oturmuştu.

Hatta Netanyahu’nun Türkiye’ye ziyaret söz konusuydu ve hazırlıklar da başlamıştı.

Ancak 7 Ekim’de başlayan savaş sofrayı dağıttı ve Türkiye çok sert bir şekilde İsrail ile ilişkilerini yeniden kesti.

Suudi Arabistan ve BAE İlişkileri: İhtiyatlı İyimserlik

Suudi Arabistan ve BAE ile olan ilişkilerin yeniden restorasyonu ve düzeltilmesi için süren çabaları tam olarak nasıl tarif edebiliriz diye soran olursa, “ihtiyatlı iyimserlik” diyebiliriz. Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülmesi, Arap Baharına karşı tutum, Somali, Sudan ve Kuzey Afrika politikaları konusundaki görüş ayrılığı nedeniyle bozulan ilişkiler, temkinli bir şekilde sürüyor.

Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE’den beklediği ticari katkılar konusunda ise tatmin edici bir ilerleme olduğu söylenemez. Gazze savaşının bitirilmesi, Hamas’a yaklaşım ve İsrail ile ilişkileri konusunda da Suud, BAE, Mısır, Ürdün ile ayrı düştüğü kapalı kapılar ardında görülüyor.

Bu nedenlerle olsa gerek ülkelerin iktidarları birbirlerine karşı ihtiyatlı ve yavaş adımlarla ilerleyen bir ilişki sürdürüyor.

Suriye: Kronik Sorunlar Ülkesi

Son dönemlerde belki de en dikkat edilen konulardan biri Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesi.

Suriye iç savaşıyla bozulan ve iki ülkeye de son derece maliyeti ağır olan bir sürecin sonunda, Türkiye durumu değiştirmek için adım attı. Önce istihbarat örgütleri, sonra diplomatlar aracılığı başlayan görüşmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kamuoyuna “eski günlere dönme arzusu taşıdığını” beyan etmesi sonucu zirveye ulaştı. Ancak bu istek birkaç kere yenilemesine rağmen Beşar Esad hiç de yakınlaşma istemediğini gösteren açıklamalar yaptı. Zira Türkiye’nin yakınlaşmadan muradı sayıları 4 Milyona yaklaşan Suriyeli göçmenlerin geri gitmesi ve Kuzey Suriye’de ABD tarafından kurulan butik PKK devletinin ortadan kaldırılmasıydı. Suriye’nin bu istekleri yerine getirmeye pek niyeti de yok gücü de. O nedenle işi ağırdan almaya, yokuşa sürmeye devam ediyor.

“Türk askerinin Suriye’de çekilmesi ön şarttır” diyerek görüşmeleri önce tamamen tıkadı. Sonra bu konuda biraz gevşese de somut bir adım atmadı. Durum stabil ve statüko aynı şekilde devam ediyor.

Sisi Türkiye’ye Gelirken

Mısır’da Mursi yönetimine destek veren AK Parti iktidarı burada yaşanan askeri darbe sonrası ilişkilerini tamamen kesmişti. Bununla da kalmadı Sisi’yi oldukça sert ve ağır dille yıllar boyu eleştirdi. Mısır da buna karşı Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile ilişkilerini arttırdı, Libya’da rakip oldu, İsrail ile örtülü bir yakınlaşma içine girdi.

Türkiye Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi konusunu da gündemine aldı. Önce alt düzey görüşmekler, elçiliklerin aktif hale getirilmesi ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sisi’nin uluslararası bir toplantıda bir araya gelmesiyle süreç daha da hızlandı.

Bu hafta Sisi Türkiye’yi ziyaret ederek ilişkilerin “normalleştiğini” ilan etmiş olacaklar.

Ancak Mısır ile olan ilişki de tıpkı diğer devletler gibi ihtiyatlı ve yavaş ilerliyor. Doğu Akdeniz’de arzu edilen işbirliği, Libya konusu, Filistin sorunu, ticari ilişkiler konusunda bir ilerleme olduğu söylenemez.

Türkiye’nin Dış Politikadaki Sancıları

Türkiye tüm bu ilişkileri sürdürürken kamuoyunda zıt tepkiler de alıyor. Bir yandan komşularıyla, bölge ülkeleriyle yeniden normalleşme süreçlerinin başlamasından dolayı memnuniyet mesajları alırken, bir yanda çok radikal dönüşler ve iniş çıkışları nedeniyle eleştiri alıyor.

Bunun en önemli nedenlerinden biri dış politikanın iç siyasette bir araç olarak kullanılma yanlışlığı ve tepkilerin çok yüksek tonda yapılması olsa gerek.

2019 yılındaki yerel seçimlerde bile Mısır Devlet Başkanı Sisi söylemlerin bir parçasıydı ve “muhalefeti desteklemek Sisi’yi desteklemek” olarak ifade ediliyordu AK Parti tarafından.

Böyle olunca şimdi iç siyasette gerek Suriye, gerek Mısır yakınlaşmasındaki radikal tutum değişikliği bir eleştiri konusu oluyor.

Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE hakkında oldukça yüksek tonda yapılan eleştirilerin ardından ani tutum değişikliği ister istemez herkesi şaşırtıyor.

Bir başka sancı ise, tüm bu radikal politika değişikliğinin büyük bir politikanın parçası olup olmadığı ve nasıl bir fayda elde edildiği konusudur. Türkiye tüm eleştirilere rağmen attığı bu adımların sonucunu aldı mı, büyük bir değişim planını uygulayabiliyor mu, bu henüz tam olarak görülmüş değil.

Türkiye’nin Güven Riski

Bölge ülkelerinde görüştüğüm birçok gazeteci, diplomat, iş adamı son dönemlerde yaşanan bu radikal değişimin nedenleri, sonuçları üzerine fikirlerini belirtirken çoğu durumu analiz etmede zorlanıyor ve sürecin çok hızlı değiştiğini düşünüyor.

Yine Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeli, binlerce Mısırlı göçmenin de durumu kaygı, şaşkınlık ve biraz da eleştirel gözle izlediğini görüyorum.

Türkiye diplomasideki değişim arzusunun belki de iletişim kısmını iyi ayarlayamadı. Devletlerin ebedi dostlukları ve düşmanlıkları olmaz. Durum değişebilir. Ancak bunu kamuoyuna iyi anlatmak, süreci iyi yönetmek de ayrı bir maharet istiyor.

Türkiye, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan her zaman güven veren bir ülke ve lider olarak bölgede tanındı. Şimdi insanların bu politik değişimle güven konusunu sorguladığını da görüyorum.

Kemal Öztürk
aljazeera.net