Gazze, Lübnan, İran, Yemen, Suriye topraklarında devam eden İsrail/ABD terörünün boyutlarını ciddi biçimde tartışmalıyız.

İsrail’in ve ona koşulsuz destek veren ABD’nin yarattığı terör, katliam, soykırım ve hukuk tanımaz saldırıları yeterince lanetledik. Bu konuda her gün yüzlerce makale, binlerce haber, yüzbinlerce paylaşım yapıldı. Sanırım bu konuda söylenecek sözler bitti.

Bence biraz da içe dönmeliyiz. Yani İslam dünyasının kendi içinde yaptığı ölümcül hataları konuşmalıyız biraz da.

Evet can sıkıcı, evet ölümlerin olduğu yerde bunları konuşmak belki biraz tuhaf gelebilir. Lakin yaşadığımız büyük savrulmaya, yıkıma, hayal kırıklığına karşı bu can yakıcı özeleştirileri yapmazsak başımıza daha çok bu tür felaketler gelir.

Suriye Büyük Hataların Başlangıcı

Financial Times Hizbullah liderlerinin öldürülmesini analiz eden bir makalesinde (30 Eylül 2024) İsrail’in, İran ve Hizbullah içine sızmasının ana merkezinin Suriye iç savaşına Hizbullah’ın müdahil olmasını gösteriyor.

Hizbullah burada Sünni gruplara karşı öylesine sert ve acımasız bir savaş verdi ki hem savaşın gidişatını değiştirdi, hem de bir anda Şii gruplar arasında ilgi odağı oldu.

Büyük katılımların, militan devşirmelerinin olduğu bu süreci kullanan İsrail kolayca Hizbullah’ın içine sızdı. Sonra da Suriye rejimine ve İran’a nüfuz etti.

Bu analizin bir kısmına katılmasam da Suriye iç savaşının bölge ülkelerinin ölümcül hataları yüzünden Ortadoğu’da tüm dengeleri değiştirdiğini söylemek yanlış olmaz.

Bölgenin önemli ülkeleri kendi istedikleri olsun diye Suriye iç savaşında bir grubu silahlandırdı, destekledi ve ölüm kusan başı boş gruplara dönüştürdü.
2013 yılında Suriye iç savaşını görmek için gazeteci olarak Halep’e kadar gitmiştim. Orada neredeyse her 5 kilometrede bir eli silahlı grupların kendi egemenlik bölgelerinde hüküm sürdüğünü gördüm. Ve gözümün önünde bu gruplar birbiri ile savaştı ve birbirilerini öldürdü.

Bu grupların her birinin arkasında bir devlet vardı. İşte İsrail ve ABD için bulunmaz fırsatlardan biri bu topraklarda doğdu.

İŞİD bu kargaşa ortamında yabancı istihbaratların kurduğu son yüz yılın en kanlı ve en karanlık örgütü olarak ortaya çıktı.

IŞİD’in yarattığı terör öylesine korkunçtu ki, buna karşı ABD ve İngiltere’nin başını çektiği bir devletler koalisyonu kuruldu ve Akdeniz’e görülmemiş bir askeri yığınak yapıldı. Bugün Lübnan, Yemen ve Suriye’yi bombalayan uçakların bir kısmı o zaman bölgeye gelen uçaklar.

Hizbullah da İran da IŞİD’e karşı mücadele ediyoruz diye Suriye’de Irak’ta sahada aktif savaştı ve IŞİD haricinde çok sayıda Sünni gurup da tasfiye edildi.

ABD Suriye’ye yerleşti, PKK’ya butik bir devlet kurdu ve İsrail ile birlikte bölgede büyük bir istihbarat ağı kurdu.

İran ve Hizbullah’a sızma çalışmaları da bu esnada oldu. İran, Suriye ve Lübnan içinde yapılan İsrail suikastlarının bütün İstihbaratı bu dönemden itibaren toplanan bilgilerin bir neticesi aslında.

Nasrallah’ın Ölümüne Sevinenler

Hizbullah’ın Suriye içinde binlerce insanın ölümüne neden olan tahribatının boyutları daha yeni anlaşılıyor. İsrail’in Nasrallah’ı öldürmesinden sonra Suriye’nin Sünni bölgelerinde insanlar sevinç gösterisi yaptı, tatlı dağıttı. Bunu neden yaptıklarını anlatırken, Suriye iç savaşında Hizbullah’ın neden olduğu yıkımın bir kısmını yeni öğrenmiş olduk. Öylesine büyük acı ve korku yaşamışlardı ki, Nasrallah’ın ölümüne sokaklara dökülerek sevindiler.

Bana göre büyük hata. İsrail’in öldürdüğü bir Müslüman için sevinç duyulmaz. Ayrıca İsrail’in Haniye ya da Nasrallah’ın mezhebiyle ilgilendiğini sanmıyorum. Lübnan’da bombalar sadece Şiilerin evini yıkmıyor, Sünniler hatta Hıristiyanlar da bu bombalardan nasibini alıyor.

Katil İsrail ordusu Lübnan’da işini bitirdiğinde sıranın Suriye’ye geleceğini bu helva dağıtanlar görmüyor sanırım.

Nasrallah’ın ölümüne sevinenleri hatalı buluyorum ancak İran ve Hizbullah neden insanların böylesine kendilerinden nefret duyduğunu da düşünmeli. Haniye’nin ölümüne Şii, Sünni fark etmeden herkes derin bir acı duyarken, neden bu duyarlılık Nasrallah için gösterilmedi? Bunun muhasebesini yapmalılar.

Mezhep Taassubu İsrail’in En Büyük Kozu

Bölünmüş, parçalanmış ve birbiriyle uğraşan İslam dünyası ABD ve İsrail’in en büyük rüyasıydı. Sanırım bunun için çok fazla çaba sarf etmelerine gerek olmadı. Mezhep taassubu gibi, biraz körüklendiğinde yangına dönüşecek kadar büyük yarası vardı Müslüman dünyasının.

Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de Müslümanların birbirleriyle savaşmalarının tek sebebi (ya da gösterilen sebep) bizzat mezhep taassubuydu. Devletler ortadan kalktı, düzen bozuldu, kaos çıktı, 1.5 Milyondan fazla insan öldü, milyonlarca insan göç etti bu topraklardan. Ve bugün İsrail/ABD’nin en kolay operasyon yaptığı, işgal ettiği topraklar da bunlar oldu.

Kasım Süleymani ölmeden bir yıl önce “Beş Arap başkentini biz kontrol ediyoruz.” diye övünmüştü. O başkentler şimdi İsrail/ABD saldırıları atlında perişan halde.

Kimse kızmasın ama Gazze de bu sebeple perişan oldu. Hamas İhvan-ı Müslümin’e yakın diye, zayıflatıldı ve direnme gücü kalmadı. Bu, mezhep olmasa da benzer fikri taassup nedeniyle yaşanmış bir durumdur.

İsrail ve ABD’nin en büyük kozu Müslümanların mezhep, fikir, kişisel çıkar, iktidar hırsı nedeniyle birbiriyle uğraşmasıdır. Bu ölümcül hata yüzünden İsrail ‘Vadedilmiş Topraklar’ına kavuşacağına inandığı için böylesine saldırgan davranıyor.

Acı gerçeği bakalım ne zaman göreceğiz.

Yeni Bir Fikre İhtiyacımız Var

Tüm bu olup bitenleri soğukkanlı biçimde değerlendirmeliyiz. Sadece slogan atarak, İsrail ve ABD’ye lanetler okuyarak sorunlarımızı çözemeyiz. Kendimizi baştan aşağıya gözden geçirmeliyiz. Özeleştiriye ihtiyacımız var. Nerede hata yaptığımızı bulmalıyız. Sonra da ölümcül hatalarımızdan dönüp yeni fikirler üretmeliyiz.

İslam dünyası içinde bulunduğu savrulmandan başka türlü çıkamaz.

Kemal Öztürk
aljazeera.net