İsrail-Filistin savaşının yarattığı etkilerin tahmin edilenden daha derin ve önemli olacağını düşünüyorum.

Dünyanın dört bir yanında iki farklı düzlemde, iki farklı etkileşim meydana geliyor.

Birincisi, uluslararası şirketlerin, resmi kurumların, devletlerin savaşa karşı gösterdiği tepki.

İkincisi ise milletlerin, sivil toplumun, akademinin, aydınların ve sanat dünyasının gösterdiği reaksiyon.

Birbirinden farklı bu iki tepkinin sonuçları da farklı olacak.

Ancak görünen bir gerçek var:

Gazze, dünyadaki belli başlı kurumları ve iktidarları değişime zorluyor artık.

Hedefte iki kurum var.

Birleşmiş Milletler Kimin Hakkını Savunuyor?

70 milyon insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1945’de Birleşmiş Milletler kurulmuştu.

Kuruluş gerekçesi şöyleydi: “Savaşları, barışa yönelik tehditleri önlemek, uluslararası barışı ve güvenliği korumak…”

Ancak şimdi herkes BM’yi kuruluş amacından sapmak ve dünya gerçeklerini yansıtmamakla suçluyor.

Birleşmiş Milletler Hangi Barışı Koruyabiliyor?

1953-1961 yılları arasında BM Genel Sekreterliği yapan efsanevi isim Dag Hammarskjöld, “BM bizi cennete götürmek için değil, cehennemden kurtarmak için kuruldu.” demişti.

5 Büyük devlet, veto hakkını dünyada insanları cehennemden kurtarmak için değil, kendi çıkarları için kullandığını artık herkes gördü.

Gazze Birleşmiş Milletlerin çıplak ve aciz devletler topluluğu olduğunu ve ABD’nin güdümünde olduğunu gösterdi dünyaya.

Bu nedenledir ki, Endonezya’dan İngiltere’ye kadar sokaklara dökülmüş milyonlarca insan BM’nin atık iflas ettiğini düşünüyor.

Bu yüzden de değişme, revize olma vakti geldi çattı.

Birleşmiş Milletler Yapısı Nasıl Değişmeli?

Dünya değişti, ülkeler değişti, güçler dengesi değişti ve sosyoloji başka bir hal aldı.

1990’lı yıllardan beri bir reform talebi var. Hindistan, Almanya, Brezilya, Japonya, Türkiye, İtalya, Meksika, Mısır, Pakistan ve önemli sayıda Afrika ülkesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) değişmesi için neredeyse 30 yıldır açıklamalar yapıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dünya beşten büyüktür.” diye sloganlaştırdığı değişim talebini, ilk kez 2014’te BM 69. Genel Kurul oturumunda açıktan dile getirmişti:

“BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi 5 ülkenin, dünya gerçekleri ile bağdaşmayacak şekilde BM’yi etkisiz hale getirmesi, küresel vicdanın kabul edebileceği bir durum değildir.”

Almanya Başbakanı Scholtz da BM 79. Genel Kurulda (2023), “BM çok kutuplu dünya gerçeğini yansıtmıyor. BM’de reform kararı BM Genel Kurulu’nun elinde.” dedi.

Birleşmiş Milletler Dünya Gerçeğini Yansıtmıyor

Tüm kararları veto edebilen Güvenlik Konseyi’nde 2 Milyar Müslümanı temsil eden tek bir ülke yok.

Ayrıca 1.2 Milyar insanın yaşadığı Afrika kıtasının sesini duyuracak bir devlet de bulunmuyor.

Latin Amerika’da yaşayan 550 Milyon insan da burada temsil edilmiyor.

Bu adaletsizliğin yansımalarını Ruanda’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Küba’da, Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta ve son olarak Gazze’de gördük.

Önceki hafta Gazze’de siviller ölmesin diye ateşkes ilan edilmesini isteyen BM üyesi 153 ülkeyi tek başına ABD veto ederek adeta dünyanın geri kalanıyla alay etti.

Güvenlik Konseyi Yapısı Değişmek Zorunda

BM’nin son derece karmaşık bir bütçe yapısı var. Ancak ABD, BM’nin barış gücü, kalkınma ve insani yardım bütçesinin % 20’ni (yaklaşık 10 Milyar Dolar) ödediği için söz hakkını kendinde görüyor.

İngiltere, Japonya, Almanya ve Avrupa Birliği ise sonraki en çok para ödeyen topluklar.

Güvenlik Konseyi daimi üye sayısının arttırılması, veto yapısının değişmesi, Genel Kurul ile ilişki biçiminin değişmesi ve BM’nin Finansman yapısının yeniden ele alınması gerek.

30 yıldan fazla süredir tartışılan bu reform için, bugünden daha iyi bir fırsat bulunmuyor.

Aksi takdirde BM iyice işlevsiz hale gelecek.

İslam İşbirliği Teşkilatı Kuruluş Amacını Unuttu

Gazze’nin tartışmaya açtığı ikinci kurum İslam İşbirliği Teşkilatı oldu.

1969 yılında Avusturalyalı radikal bir Yahudi Mescid’i Aksa’yı yakmaya çalıştığı için kuruldu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT).

Amacı Kudüs’ün işgalden kurtulmasıydı.

Ne acıdır ki o tarihten bu yana Kudüs işgalden kurtulamadığı gibi İsrail topraklarını daha da genişletti.

Filistin İstatistik Merkezi’nin verilerine göre İsrail 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda.

İslam İşbirliği Teşkilatı Fonksiyonel Mi?

57 ülke üye var teşkilata. Bu açıdan bakıldığında Birleşmiş Milletler ’den sonra dünyanın en büyük ve en önemli uluslararası örgütlerinden biri aslında.

Peki fonksiyonel mi, dünyada etkin mi?

Türkiyeli araştırmacı Özcan Kadıoğlu’nun istatistik verilerine bakacak olursak durum pek iyi değil.

İİT üye devletlerinin;

Eğitim durumu dünya ortalamasının altında.

Dünya Gayri Safi Milli Hasılası’nın sadece % 8.8’ini üretebiliyor.

Dünya petrol ve ürünleri ihracat payı % 36. Bu yüksek orana rağmen kişi başı gelirde dünya ortalamasından üçte bir daha düşük. Çünkü petrol gelirlerinin % 50’sini savunma sanayine harcıyor.

İleri teknoloji ihracatında dünyadaki payı % 0,001.

57 ülke toplam ihracat ve ithalatının sadece % 19’unu kendi aralarında yapıyor. Ekonomilerinin % 81’i Müslüman olmayan ülkelerle gerçekleşiyor.

Oysa Avrupa Birliği gibi kendi içinde yüksek ekonomik kazanç sağlama potansiyeline sahip bir yapı.

Savaşları, Göçleri, Sefaleti Önleyemeyen Kuruluş

Bugün dünya üzerinde en çok kriz yaşanan ülkeler İslam ülkeleridir maalesef. İran-Irak savaşından bu yana, Müslümanlar arasındaki savaş ve insani krizler, Müslüman olmayan ülkelerden çok daha fazladır.

Afrika ülkeleri, Arakan, Afganistan, Batı Asya ülkeleri başta olmak üzere açlık, sefalet ve cehalet önlenemez biçimde yükselişte.

Akdeniz suları bu sefalet ve krizden kaçmaya çalışan binlerce Müslüman göçmenin mezarlığı haline geldi.

Ölen, öldüren, sürgün edilen, yokluğa mahkum edilen hep Müslüman nüfus.

Tüm bunlara yönelik İİT’den bir çare beklendi. Olmadı.

Fonksiyonel olarak yetersiz kalan teşkilata yönelik tartışma Gazze’deki soykırımdan sonra daha arttı.

Geçtiğimiz ay İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği birlikte Gazze için Riyad’da toplandı.

18 Binden fazla insanın öldüğü Gazze için bu sefer ortak bir tavır alacaklar diye düşündü herkes.

Ne yazık ki İsrail’e karşı ortak yaptırım, ambargo ve izolasyon teklifi Suudi Arabistan, Fas, Birleşik Arap Emirliği ve Bahreyn’in karşı oyları nedeniyle kabul edilmedi.

Hem de Netanyahu’nun toplantıdan önce, “çıkarınızı korumak istiyorsanız, sessiz kalın” tehdidine rağmen karar alamadılar.

Şimdi Malezya’dan Bosna’ya kadar Gazze için ağıt yakan milyonlarca Müslüman, kendilerini temsil eden İslam İşbirliği Teşkilatı’nı sorguluyor, güvenmiyor.

Uluslararası İslami Adalet Divanı Neden Kurulmadı?

İslam İşbirliği Teşkilatı, Lahey Adalet Divanı’nın kararlarına itiraz ettiği için 1984 yılında İslami Adalet Divanı kurulması kararı almıştı biliyor muydunuz?

Üye ülkeler o günden beri alınan bu kararı imzalamadığı için mahkeme kurulamıyor. Eğer kurulsaydı bugün belki de İsrail’in savaş suçları orada görülebilecekti.

Ya da Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Sudan’da sivillere yönelik işlenen suçlar burada yargı önüne çıkartılabilecekti.

Son olarak, İİT kriz bölgelerine göndermek için bir barış gücü neden oluşturamıyor?

Hiçbiri olmadı.

Kurumların değişim vakti geldi kısacası.

Kemal Öztürk
aljazeera.net