Ramazan ve kriz bölgesi konusunda acı veren hatıralarım var zihnimde. Gazeteci olarak sıcak çatışma alanları ve kriz bölgelerine sürekli gittiğim için bunlardan birkaçı Ramazan ayına denk gelmişti.

O zaman oruç, iftar, teravih, sahur başka bir anlama, şekle bürünüyor.

Halep’te Cami İçinde Çatışma

2012’de Suriye iç savaşı esnasında Halep’e gittiğimde bir Ramazan ayıydı mesela. Halep Camisinin bombalanmış yıkıntısı içinde kıble tarafı rejim askerlerinin, giriş kapısının muhalifler tarafından tutulduğunu gördüğümde çok şaşırmıştım. Rahleler, Kuran-ı Kerimler, halılar siper olarak kullanılmıştı cami içinde.

Son derece ikonik bir fotoğraf çıkmıştı ortaya. Oradan ayrıldığımızda muhalifler ve rejim taraftarları arasında çatışma çıkmış, gözümüzün önünden kanlar içinde insanlar geçmişti.

Akşam iftarı kuşatma altındaki bir köyde yapmış, sonra teravihi Halep’in kenar mahallelerindeki bir camide kılmıştık.

Sabah namazında o cami bombalanmıştı.

O Ramazan ayını unutamamıştım örneğin.

Rabia İşaretinin Doğuşuna Şahitlik

2013 yılında da Mısır’da Mursi’ye karşı yapılan askeri darbe esnasında Kahire’deydim. Yine Ramazan ayıydı.

Rabia Meydanında darbeye karşı direnen on binlerce insanla birlikte iftar yapmıştım. O çadırlardan birinde gençlerin kendi aralarında konuşurken Rabia işaretinin doğuşuna şahitlik etmiş ve haberini yapmıştım. Sonra beraber iftar yaptığımız bu gençlerin çoğunun tanklarla yapılan müdahaleler sonucunda hayatlarını kaybettiğini öğrenmiştim.

Mısır’da geçirdiğim o Ramazan ayını da unutamıyorum.

Gazze’de Dramatik Ramazan Manzaraları

Şimdi bu Ramazan ayında Gazze’de değilim ama orada yaşananları gördükçe İslam dünyasında yaşanan krizlerin Ramazan’da daha farklı bir drama dönüştüğünü düşünmeye başladım.

Çoğu videoyu izlemeye artık yüreğim dayanamıyor. Ama Gazze’de açıklıkla mücadele eden Müslüman kardeşlerimizin boş tencerelerle kuyruğa girdiğini, iftar yapmak için ot yediğini gördükçe, Müslüman dünyasına olan kızgınlığım artıyor. Çünkü kendi sorunlarımızı çözmekten aciz olduğumuzu bir kez daha görüyorum.

Kendi Sorununu Çözemeyen İslam Dünyası

Suriye iç savaşında, Mısır’daki darbede Batılı ülkelerden çok Müslüman ülkelerin sorunu çözmekten uzak, başarısız tutumları on binlerce, yüzbinlerce insanın hayatına mal oldu.

Şimdi şatafatlı iftar soflarında oruçlarını açan Müslümanlar, Gazze’de ot yiyen Filistinliler’i görmemek için ekranlara bakmıyorlar.

Görmezden geldikleri her gün Gazze’de yüzlerce insan hayatını kaybediyor, çocuklar yetim, ana babalar evlatsız kalıyor.

Gerçekten Gazze krizinin çözülmemesinin sebebi ABD’nin askeri gücü mü?

Artık İsrail’in askeri ve istihbarat gücü mü diye sormuyoruz. Çünkü onun karizmasını İzzettin Kassam Tugayları çizdi.

Acı Gerçeği Görelim Artık

Acı gerçeği görelim: Filistin meselesi ne ABD’nin ne Batılı ülkelerin, ne de doğulu süper güçlerin yüzünden çözümsüz kalıyor.

Kudüs esirse, Filistin işgal altındaysa, Gazze bir mezbahaya döndüyse bunun en başta sorumlusu 54 İslam ülkesinin kendisidir.

Kendimizi kandırmayalım ve sorumluluğu başkasına atmayalım. Bu 54 ülke istese İsrail bir adım dahi atamaz bu coğrafyada.

Bu ülkeler sorunun çözümünde samimi olsalar, Gazze açık hava hapishanesine dönmezdi.

31 Bin insan ölmeyebilirdi.

Ne milyonlarca Suriyeli topraklarından göçerdi, ne binlerce Mısırlı ölür, ne on binlerce sığınmacı olurdu.

Irak üçe, Libya ikiye bölünmez, Somali, iç savaşa sürüklenmez, Lübnan devletsiz kalıp, perişan olmazdı.

Listeyi uzatabilirim.

Ve bu Ramazan’da zihnime asla silinmeyecek Gazze’den dramatik görüntüler kazınırken, acı veren gerçeği not ediyorum:

Biz kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmediğimizi itiraf edemediğimiz için Batılı devletlere suçu atmayı tercih ediyoruz.

Kemal Öztürk

aljazeera.net