Bundan tam 12 yıl önce Erdoğan Başbakan olarak Bağdat havalimanına indiğinde uçağındaki gazetecilerden biri de bendim.
Heyet konvoyu havalimanından görüşmelerin yapılacağı “Yeşil Bölge” diye adlandırılan yere giderken yüksek beton duvarlar arasından geçmişti.
Bağdat’ta hiçbir yer göremediğime şaşırmıştım o zaman. Ancak güvenlik sorunları had safhadaydı ve görüşmeler yapılır yapılmaz heyet Türkiye’ye aynı gün dönmüştü.
Yeni Bir Gelecek Arayışı
Aradan geçen 12 yılda Irak ile Türkiye ilişkileri geri gitti ve neredeyse kopma noktasına geldi. Nuri El Maliki’nin Başbakanlığı döneminde izlenen politikalar iki ülke ilişkililerini bu hale getirmişti.
Şimdi Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Bağdat havalimanına, oldukça kalabalık bir heyetle indi. Bu kez ilişkileri düzeltmek, yeni, ortak bir gelecek kurmak için 26 anlaşma dosyası koltuğunun altındaydı.
Şimdi Maliki gibi kriz çıkartan değil, son dönemlerde Irak’ta siyaseti ve uluslararası ilişkileri rayına oturtan Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani vardı yanında.
Sudani Irak’ın bağımsız siyaset yapmasını, ekonomik özgürlüğüne kavuşmasını, kısacası tam bir devlet olmasını arzulayan bir siyasetçi profili çiziyor bir süredir.
Bu nedenle her iki lider ortak bir gelecek arayışında oldukça istekli.
Çözülemeyecek sorunlar var mı?
Eğer bir ülke ile 378 kilometre sınırınız varsa, o ülkeyle kaderinizin bir kısmı birleşmiş demektir. Daha net ifadeyle bu komşunuzla bir arada yaşamaya mahkumsunuz. Öte yandan ortak bir tarihi geçmişiniz, ortak din ve kültür paydalarınız varsa bu ülkeyle bir şekilde anlaşmanın yolunu bulursunuz.
Irak’ın su, enerji, ticaret ve ulaşım konularında Türkiye’ye ihtiyacı çok büyük. Türkiye’nin de terörün önlenmesi, enerji ihtiyacı ve yeni ticari yollar konusunda Irak’a bir mecburiyeti var.
Peki neden iki ülke bu konularda anlaşamıyor son 12 yıldır?
Sebebi üçüncü ülkeler.
İran ve ABD bu ilişkilerin bozulmasına ya da düzelmemesine etki eden iki ülke.
Aslında temel sorun, bu ülkelerle yakınlaşan ya da uzaklaşan Bağdat yönetimlerinin tam bağımsız bir devlet modeline geçememesi.
İşte Başbakan Sudani bunu amaçladığı için çözülemeyecek sorun da kalmamış olacak.
Kazan Kazan Modeli
Türkiye önceki yıllardan farklı olarak Irak’a sadece terör örgütlerinin sınırdan geçip ülkeye zarar vermesini anlatan dosyalarla gitmedi. Bu kez “kazan kazan” teklifleri de hazırladı. Türkiye, Katar, BAE ve Irak’ın ortak olduğu Kalkınma Yolu Projesi ise en iştah kabartan dosya. Basra’dan Türkiye sınırına kadar 1200 kilometrelik demiryolu hattının kurulmasıyla birlikte, tüm dünyada etkin olacak yeni bir deniz ticaret yolu ortaya çıkacak. Bu sayede her iki ülke, hatta komşu ülkeler de ekonomik olarak çok kazançlı çıkacaklar.
Bunun gerçekleştirmenin önündeki en önemli engel terör. PKK Irak’ta yıllardan beri yuvalanmış, güçlenmiş ve Bağdat yönetiminin diş geçiremeyeceği bir hale gelmişti. Hele şimdi Suriye’de ABD ile kurduğu direk ilişki sonrası Bağdat yönetiminin işi daha da zora girmişti.
Ancak önceki gün yapılan ortak basın toplantısında Başbakan Sudani, “Irak’tan, başka bir ülkeye saldırı yapılmasına asla izin vermeyeceğiz.” diye çok net bir mesaj verdi. Buna memnuniyetini kafasını hafifçe sallayarak gösterdi Erdoğan ancak bunun o kadar kolay olmayacağını her iki taraf da biliyor.
Bu yüzden kısa süre sonra başlaması beklenen bir askeri operasyonda Irak ve Türkiye ortak hareket ederek bunun üstesinden gelmeyi planlıyor.
Bu da masada olan dosyalardan biriydi.
Ziyaretin bölgesel etkileri nasıl olur?
Tarımdan ulaşıma, savunma sanayinden sağlığa kadar 26 ayrı dosyaya imza atan iki devlet, ortak bir gelecek hayali kurduklarını da dünyaya deklare etmiş oldu. Sadece Kalkınma Yolu Projesi hayata geçirilse bile dünya deniz ticaretini etkileyecektir.
Diğer konularla birlikte bu yakınlaşmın İran, Suriye, Kuveyt, Katar, BAE ve diğer körfez ülkelerini doğrudan etkileyecek siyasi ve ekonomik etkileri olacaktır.
İki defa Irak’ı işgal etmiş ABD’nin, Irak ordusunda inanç ve fikir olarak kendisine bağlı bir ordusu (Haşdi Şabi) olan İran’ın, bu tam bağımsız devlet olma hamlesine ne diyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Şuna emin olabiliriz ki açıktan karşı çıkmayacaklar. Ancak perde arkasından bu anlaşmaların hayata geçmemesi için uğraşacaklar.
Fakat bölge için çok önemli bir gelişme olduğunu, sadece iki ülke için değil tüm Ortadoğu için kıymetli bir gelişme olduğunu belirtmeliyim.