İnsanoğlu tarih içinde zaman zaman büyük savrulmalar yaşar. Bunun sonucu olarak alt üst oluşlar, büyük felaketler, savaşlar ve değişimler meydana gelir.

Sömürge Dönemi’nden ve Sanayi Devrimi’nden sonra dünya ciddi bir sarsıntı, savrulma, değişim ve savaşlar yaşadı.

Bunun sonucu olarak da dünyadaki güç dengeleri, ekonomik durum, ülke liderlikleri ve sosyoloji tamamen değişti.

Sanırım böyle bir tarihten geçiyoruz. Bu kez insanlık “Dijital Devrim” yaşıyor ve galiba insanlık tarihinin gördüğü en büyük, en kapsamlı etkiyi yarattı bu devrim.

Sanayi Devrimi’nden daha büyük, daha yaygın ve daha hızlı.

Bu nedenle insanlığın tüm alanlarında, tüm coğrafyalarda büyük bir savrulma, sarsıntı ve değişim gözlemleniyor.

Dijital Devrim sadece teknolojide bir değişime neden olmuyor. İnsan davranışlarından bilimin yaygınlaşmasına, psikolojiden siyasete muazzam bir dönüşüme etki ediyor.

Tam ortasında olduğumuz için bu devrimin etkilerini ve yarattığı değişimi bütün yönleriyle algılayamıyoruz henüz.

Ancak dünyanın içinde bulunduğu savaşları, krizleri, göçleri, alt üst oluşları ve insanın yaşadığı bunalımı bu devrimin yarattığı sarsıntı olarak okumamız gerekir.

ABD, Dijital Devrim’in sürükleyici gücü ve en büyük kazananı olmasına rağmen, sosyolojisindeki büyük değişim ve çürüme, onu içe doğru bir yıkılmaya sürükleyebilir.

Aşırı sağcı akımlar, popüler milliyetçilik, teopolitik siyaset, agresif dış politikalar, cehaletin yaygınlaşması, ahlaki çürüme ABD entelektüellerinin çözüm bulamadığı ciddi sorunlar haline geldi.

Korkuyorlar, zira bu sosyoloji Trump gibi dengesiz ve kuralsız birini ABD Başkanı yapabiliyor.

Tuhaflık şurada ki, Sanayi Devrimi’nin yükselttiği devletler ve onların kurduğu medeniyet paradigması yavaş yavaş çökerken, yerine ikame olunacak yeni güç merkezlerinin, yeni medeniyet paradigmasının henüz netleşmemiş olmasıdır.

Çin ve Hindistan tüm araştırmacılara göre geleceğin süper güçleri. Bu büyüme hızı ve nüfus yapısıyla yakın gelecekte iki ülke dünyadaki siyasi, ekonomik ve askeri dengeleri değiştirecek.

Peki bu iki devletin büyük sarsıntı ve yozlaşma yaşayan dünyaya sunduğu insani değerler seti nedir? Nasıl bir değer üretiyorlar? Gelir paylaşımındaki adaletsizliğe, sömürülen milletlere, açlığa, sefalete, ahlaki çürümeye nasıl bir çözüm önermeleri var? İşte bu belli değil.

Daha çok kazanmak, daha çok zengin olmak ve daha çok ticaret yapmaktan başka bir şey öğrenmedi insanlık bu iki devletten.

Fakat bu aynı zamanda zengin olmak için ihtiyaç duyulan yer altı kaynaklarının paylaşımı, yeni ticaret yollarının yapımı, ekonomik ilişkilerin yeniden şekillenmesi demek. Bu gün Afrika’daki iç savaşların, Ortadoğu’daki kaosun, Asya’daki gerilimin sebebi de tam olarak bu.

Buradan insanlık için yeni zengin devletler ve milletler doğabilir ama huzur ve mutluluk doğmaz. Zira huzur ve mutluluk emtia üretmekle değil, insani değer üretmekle mümkün olabilir.

İşte insanlığın büyük sorunu da burada. Dijital Devrim insani olan her şeyi eritiyor, çürütüyor ve dijital bir ekran gibi soğutuyor. Sanayi Devrimi insanlığın değerlerini makineleştirmişti, Dijital Devrim ise insani değerlerimizi renksiz, cansız, duygusuz, mahremiyeti olmayan dijital ekranlara benzetiyor. Bu insanlığın yeni krizidir.

Bugünün yükselen süper güç adaylarının işte bu krize söyleyecek bir sözü yok henüz.

Daha vahim olan durum ise şudur: Dijital Devrim’in yarattığı savrulmaya henüz bir çare bulamamışken, insanlık bir de devrimi yeni bir boyuta sıçratan Yapay Zeka’nın neden olduğu büyük kaos ile karşılaştı. Bu da ayrı bir krizin başlangıcı insanlık için.

Tüm bunları yaşanırken bir yandan da Gazze gibi tüm insanlığı sarsan katliamları izliyor dünya.

Büyük savulma bu nedenle daha da hızlandı.

Kemal Öztürk
aljazeera.net