“Aşırı sağcı” diyerek kavramı hafifletmeye gerek yok. Avrupa Parlamentosu’ndaki seçimlerde kazanan ve yükselen tarafı “aşırı sağ” diye tanımlayınca durumun o kadar kötü olmadığını zannediyor insanlar.

Oysa oylarını % 14 arttıran Alman AfD, Macron’un iki katı oy olan Ulusal Birlik Partisi yani Le Pen, bu seçimden birinci parti çıkan İtalyan Başbakanı Meloni, milletvekili sayısını ikiye katlayan Avusturya’daki FPÖ partisi sosyolojik olarak “ırkçı” denebilecek bir anlayışa sahip aslında.

Pandemide Duran Milliyetçilik Yeniden Yükselişte

Avrupa’da derin dip dalganın uzun süreden beri takipçisiyim. Bu dalga popülist milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, İslamifobik, ulusalcı, ötekileştirişi, çok kültürlülüğe ve çok dinli yaşama karşı, globalleşmeyi reddeden içe kapanmacı yeni bir ideolojik anlayışa sahip. Bu anlayış Fransa’da Le Pen ile, İtalya’da Meloni ile, Hollanda’da Wilders ile, Macaristan’da Urban ile kendisini ifade ediyor. Ancak hepsinin ortak özellikleri yabacı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, İslamifobik, öteki dinlere ve ırklara karşı alerjik bakış açıları.

Tüm dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgınında bu derin ve güçlü dalga durma eğilimine girmiş gibi gözüktü. Oysa sadece görünür olmaktan biraz uzaklaştılar.

Ukrayna-Rusya savaşı da bu dalganın etkisini biraz düşürdü.

Ancak Avrupa Parlamento seçimlerinde herkes gördü ki, bu dip dalga yükselmeye devam ediyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde Avrupa’daki bir çok devletin iktidarlarında bu ırkçı anlayış hakim olacak.

Böylece İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrası BM’den sonra kurulmuş en büyük ve en güçlü çok devletli yapı başka bir şekle evrilecek.

Avrupa Birliği Dağılma Tehlikesi Yaşayacak

Bu aşırı milliyetçi dalganın neden olacağı birtakım değişiklikler var kuşkusuz. Avrupa Parlamentosu’nda alınacak kararların bundan sonra daha da zorlaşacağı belki de en hafifi değişiklik.

Yükselen ırkçı partilerin, aşırı sağcıların tamamı, anlayış olarak AB üyeliğine karşı. Euro para biriminden çıkmak isteyorlar. İngiltere gibi AB üyeliğini yavaş yavaş terk edecek ülkeler hiç de az değil. Bir zamanlama meselesi sadece.

AB’nin iki önemli ülkesinden biri olan Fransa’da Macron erken seçim kararı alarak yaklaşan aşırı sağ iktidarın gelişini biraz olsun ertelemek için risk aldı. Ancak o da biliyor ki sorunlu toplumsal yapı Le Pen’i doğurdu ve yükseltmeye devam ediyor. Peki Le Pen iktidara gelirse ne olacak?

AB içinde Almanya, birliği can havliyle savunmaya devam ediyor ama tek başına birliği koruması neredeyse imkansız. Çünkü birçok AB ülkesinde vatandaşlar Almanya’nın ülkelerini “sömürdüğünü” düşünüyor. Bunu birkaç yıl önce gittiğim İtalya’da duymuştum bir çok insandan.

Avrupa’daki Müslümanlar ve Yabancılar için Zor Yıllar Başlıyor

Daha önce burada yazdığım bir yazıda yükselen aşırı milliyetçiliğin hedefindeki en büyük kesimin 30 Milyonluk Müslüman topluluğu olduğuna değinmiştim. Ne üzücüdür ki birlik olmayı, güçlerini birleştirmeyi, denge unsuru olmayı başaramayan Müslümanlar, aşırı milliyetçilerin Avrupa’yı terk etmesini istedikleri ilk kesim belki de.

Şimdilik vizesiz ve kayıtsız gelen göçmenleri ülkelerine göndermekle başlayan dışlama ve sürgün hareketleri, bir süre sonra oturma izni olan kitleleri de kapsayacak şekilde bir zorunlu göçe dönüşecektir.

İspanya’da Müslümanları zorla Avrupa topraklarından sürme hareketine (Reconquista) benzer bir şey yaşanırsa hiç kimse şaşırmasın.

Zira bu ırkçı anlayış kendisinden olmayan her dini, ırkı, kültürü “öteki” olarak görür ve dışlar. Şimdi küçük partilerle kendini gösteren bu anlayış artık kitle partilerine dönüştü ve iktidara geliyor.

Bu yüzden Avrupa gelecekte ırkçılığın pençesine düşecek ve en çok da Müslüman kitleler sorun yaşayacak.

Kemal Öztürk

aljazeera.net