Kendi derdimize odaklanalım. ABD’de Trump sonrası nasıl bir yönetim olacak, dünya nasıl etkilenecek tartışmalarını yeterince yaptık.
Peki büyük devletlerin yap boz tahtasına, silah talim sahasına döndürdüğü Ortadoğu ne olacak?
Bu bölgenin sakinleri olan devletler, onların parçası olduğu İslam ülkeleri ne yapacak?
Müslüman dünyasının içinde düştüğü durumu nasıl tanımlayacağız?
Şahsen durumu tam olarak “fetret devri” diye tanımlıyorum.
Sadece siyasi açıdan değil, fikirsel, kültürel, gelecek hayalleri açısından bir duraklama, bir destabiliazasyon dönemi…
Kimlik ve Aidiyet Bunalımı Arttı
Kendimizi nasıl tanımladığımız sorunu, giderek daha da derinleşen bir kriz haline geldi. Batı medeniyeti ile doğu ve İslam geleneği arasında süren paradoksumuz bu dönemde daha da belirginleşti.
Entelektüeller arasında “İslam dünyası, İslam ülkeleri, İslam birliği, Ümmet” gibi kavramlar yeniden tartışılıyor. Birleşemeyen, ortak hareket edemeyen, birlikte karar alamayan ülkeleri neden “İslam birliği” etrafında toplamamız gerektiği fikri gittikçe daha çok eleştiri alıyor.
Fakat yerine neyi ikame edeceğimiz konusu belirsiz. Kimlik olarak kendimize “Müslüman” tanımını seçmemiz sorunlarımızı bir türlü çözmüyor.
Ulus devlet mi olacağız, çok dinli ve çok kültürlü sistemler mi kuracağız?
Din devlet ilişkisi nasıl olacak?
Seküler hayat dini aidiyet çelişkisi nasıl giderilecek?
Bunlar gibi ciddi sorunlarımızı çözmeden yenileri ekleniyor.
Fikir adamlarımız, aydınlarımız, münevverlerimiz yeni düşünceler üretemedikleri bir fetret dönemi yaşıyor.
Yeni idealler, ütopyalar ve hedefler belirmiyor bir türlü ufukta.
Jeopolitik Açmazlar, Belirsizlikler
Filistin ve Lübnan’ın yaşadığı yıkımın ve jeopolitik değişimin sanki bu iki ülkeyle sınırlı kalacağı fikri son derece yanlış. Bazı ülkeler, sınırlarına dayanan krize rağmen jeopolitik konum almakta, oyun planı kurmakta başarısız oluyorlar. Filistin’in kaderi değiştiğinde Ürdün’ün, Mısır’ın, Lübnan’ın, Suriye’nin kaderi de değişecek. Bu ülkelerin kaderleri değiştiğinde Türkiye’den Libya’ya, Suudi Arabistan’dan İran’a kadar geniş bir coğrafya, oluşan anafora kapılacak, hasar görecek.
Bu sarsıntıya, bu fırtınaya karşı ne yapmak gerektiğini bilen henüz yok. İşlevsiz Birleşmiş Milletler’e çağrı yaparak, “savaş durdurulmalı” gibi edilgen açıklamalar, İsrail’i kınayan pasifist duruşlar, oluşan büyük girdaba kapılmayı durduramıyor.
“Kriz bana bulaşmasın” diyen, kafasını kuma gömen İslam ülkeleri an be an jeopolitik girdabın içine çekiliyor ama bir şey yapmayıp çaresizce izliyorlar sadece.
Fetret döneminin en belirgin gözüktüğü alan jeopolitik saha olsa gerek.
Gelişme Trendi Durağanlaştı
Henüz Sanayi Devrimi’ne uyum sağlanamadan dijital devrim fırtınasına tutulduk. ABD, Çin, Hindistan’ın öncülük ettiği dijital devrimin yarattığı etki ve hız sanayi devriminin on katı daha fazla. Dünyadaki para akışı, bilgi üretimi, iletişim platformları, veri depolama ve kullanma gibi stratejik alanlar, başta ABD olmak üzere bir iki devletin tekeline girdi. Bugün İslam ülkelerinin hiçbiri kendi dijital finans sistemlerini, iletişim platformlarını, stratejik dijital kodlarını, depolama sistemlerini üretebilmiş değil. Bunun ne kadar yıkıcı sonuçları olduğunu Gazze ve Lübnan savaşlarında gördü tüm dünya. Sadece fosil yakıtlara, tarıma, hizmet sektörüne dayalı bir ekonomik sistemin sürdürülebilir gelişme sağlayamadığı anlaşıldı sanırım.
Türkiye savunma sanayinde başlattığı atakla % 80 milli tedarik seviyesine ulaştı ama diğer ülkeler hala savunma sanayinde % 80 başka ülkelere bağımlı halde. Bu, ülkelerin güvenliği ve savunması için çok büyük riskler taşıyor. Dijital devrim savunma sanayini temelden değiştiriyor. Düşünün ki Elon Musk dünyanın en gelişmiş savaş uçağı olan F35 üretmekle uğraşmanın “aptallık” olduğunu söylüyor. Dronların, insansız hava araçlarının ve siber savaş araçlarının hâkim olacağı bir dünyaya ilerlerken, bu çılgın gelişmeyi yakalayabilen Müslüman ülke yok neredeyse.
Ne acıdır ki bu konuları tartıştığımız günlerde hala Pakistan’da Şii-Sünni çatışması, Afrika’da açlık, yakın Asya’da sefalet diz boyu devam ediyor. Çoğu Müslüman nüfusun yaşadığı ülkeler bunlar.
Gelişmişlikte nasıl bir fetret dönemine girdiğimizi daha fazla anlatmaya ihtiyaç yok sanırım?
Güçlü Aydınları, Güçlü Fikirleri ve Güçlü Liderleri Bekleyeceğiz
Fetret dönemlerinden çıkışın yolları var. En başta güçlü fikirlere ihtiyaç duyulur böyle zamanlarda. Bunları üretecek güçlü ve cesur aydınlara, münevverlere, bilim insanlarına ihtiyacımız var. Bu fikir adamları hepimizi fetret döneminden çıkartacak yeni ve sağlıklı fikirler, düşünceler, çıkış yolları üretmek zorunda.
Ortaya çıkan fikirleri, düşünceleri hayata geçirmek için de güçlü liderliklere ihtiyacımız var. Zira fikirler sahada uygulanmaya konulmazsa bir anlamı olmuyor. Yeni fikirlere her zaman direncin olduğu bu coğrafyada, direnci kıracak olan da siyasi, sosyal liderler oluyor.
Bu durumda fetret döneminden çıkışın zor ama imkânsız olmadığını söylemeliyim. Bir yerden başlamak zorundayız. Yoksa çocuklarımız daha zor bir coğrafyada, daha zor bir ortamda büyüyecekler.